YKS Yarınımızı Kurtarma Savaşı
Fatih KÖSE
Toplumun en önemli amaçlarından biridir yeni nesillere kültür aktarımı. Okullar, gelenekler, adetler, törenler hepsi bu amaca hizmetin araçlarındandır.
Sınavlar bir taraftan adayların bilgi ve birikimini ölçerken bir taraftan da toplumun kültür aktarımı vazifesini icra edeceklerin de seçimini sağlar.
YKS'de çıkan bir soruda Allah'ın lanetlediği ve haram kıldığı bir fiilin özgürlüğü adına gösteri yapan birinin adının anılması bir tesadüf müdür? Gençliğin ifsadı için hiç bir fırsatı kaçırmayanların yeni bir oyunu mu?
Son 18 yılda Türkiye'nin değişim ve dönüşümü, ekonomik gelişmeler ve yaşam standardının yükselmesi her şeyi yüzde yüz doğru yaptığımız anlamına gelmiyor. Bu gelişimde emek ve alın teri sahiplerinin hakkını teslim ettikten sonra gördüğümüz eksiklikleri de dillendirmek gerekmez mi?
Sınava dayalı sistemle, daha fazla bilgi yüklemek adına öğrencilerimizin kültürel, ahlaki ve manevi gelişimlerini öncelemeyen ve hatta ihmali mubah sayan bir sistemle bu iş nereye varacak? Memleketin en zeki, akademik becerisi en yüksek çocukları dünyadan, maneviyattan, merhametten, hikmetten, kültürden, ibadetten habersiz at yarışı kulvarında en kıymetli yıllarını heba ediyorlar.
Bu çocuklar bu kulvardan çıktıklarında kendilerini Dünya'nın, insanlığın, ümmetin, milletin sorunlarına dair ağır bir yükün altında buluyorlar. Maneviyata, vatana, millete, bayrağa, tarihe, ümmete, insanlığa dair hiç bir ölçüt, hiç bir kriter olmadan meseleleri değerlendiren bir gençlik. Nesil çatışmasını, kültür yozlaşmasını iliklerine kadar yaşayan; kendi kültürüne yabancı nesil yetiştiren bir sistemin ürünleri bunlar.
Devletin, ana babaların, eğitimci olarak maalesef bizlerin razı olduğu bir durum bu. Devlet yetişmiş insan gücünü temin ediyor, ana baba evladının geçim sıkıntısı çekmeyeceğine dair büyük bir memnuniyetin içinde, biz eğitimciler en başarılı öğrencileri yetiştirmenin hazzı içinde.
Yalancı bir bahar yaşadığımızı ne zaman anlayacağız.
Halbuki 15 Temmuz 2016 da çok iyi eğittiği kurşun askerler milletine, egemenliğine kastettiğinde anlamalıydı Devlet. Ana babalar anlamalıydı bu milletin öz evlatlarının ihanetini gördüğünde. Biz eğitimciler anlamalıydık.
Haksızlık etmeyelim, durumun ve gidişatın farkında olanlarımız azımsanmayacak kadar fazla. Ama yetmiyor, yetemiyoruz.
Gençlik elden gidiyor, çaresiziz. Neden? Çünkü mücadele edenler, çıkış kapısı ve ışık arayanlar kendilerini yalnız hissediyorlar. Sesini çıkaran, itiraz eden hep yalnız bırakılıyor.
Karşı taraf birleşmiş; ibnesi, gayi, homoseksüeli, PKK lısı, FETÖ cüsü, din düşmanı, millet düşmanı, ahlaksızı ne varsa hepsi birbirine sınırsız destek veriyor. Ezan sesi, selâ sesi bu kitleyi rahatsız ediyor, sisteme müdahale edip cami hoparlöründen İtalyan marşı çalınmasına mutlu oluyorlar, şehirlerine farlı bayrak ve marş arayışını hiç korkmadan dillendirebiliyorlar. Olmayan bir şeyi olmuş gibi ifade edip "görüntüleri gözümle gördüm, kanım dondu" diyebiliyorlar. Sözde islamcılarımız yapılan büyük camileri eleştirebiliyor. Fuhşun, ahlaksızlığın bayrağını hergün salladıkları; nikah dışı bir hayatı fütursuzca tercih ettikleri halde seni namussuz, istismarcı olarak niteleyebiliyorlar. Faiz düzeninin devamı için toplumsal kaos peşinde koşup, seni toplumun huzurunu sağlayamamakla suçlayabiliyorlar. Küresel güçlerle iş birliği yapıp bu ülkeye diz çöktürmek için ihanette sınır tanımıyorlar ama bunu yaparken al bayrağımızla kendilerini kamufle edebiliyorlar. İnanç hürriyeti adına atılan tüm adımlara karşı çıkıyorlar, anayasa mahkemesinin kapısında çadır kuruyorlar ama seçim zamanı çarşaflı kadınlar ve Kuran okuma üzerinden algı operasyonuyla bunu toplumdan gizleyebiliyorlar. Sen 81 vilayete üniversite yapıyorsun, harçları kaldırıp bursları kat kat artırıyorsun, otel konseptinde devasa yurtlar yapıp bu milletin çocuğunu kimseye muhtaç etmiyorsun; ama üniversitelerde ne sözün ne de nazın geçiyor. Bu örnekler o kadar uzar ki. Ama hepimizin malumu, hiç gerek yok.
Biz hala her fırsatta LGBT'nin bayrağını çocuklarımızın gözüne sokarsak, bunların simge isimlerini YKS sorunlarında gençlerimizle buluşturursak, bayrağımıza sarılı hainleri ifşa etmezsek, terör örgütleriyle iş tutanları üniversitelerimizde hoca olarak çalıştırırsak; bütün bunlara isyan eden, baş kaldıran insanımıza sahip çıkamazsak, evlatlarımızı bu yanlış sistemin elinden alamazsak bunları yaşamaya devam edeceğiz. Keşke bu iş bu kadarıyla sınırlı kalsa. Bu gün dün eksik ve yanlış yaptıklarımızın sonucunu yaşıyoruz. Yarın, bu günün sonuçları umarım daha kötü olmaz.
Ehliyet ve liyakat her işte vaz geçilmezimiz olmalı. Ama herşeyden önce ahlak ve maneviyat olmalı. Ahlakı olmayanın, maneviyatı kuşanmayanın ehliyetinin de liyakatinin de olmadığı unutulmamalı.
Unuttuğunuz gün liyakatli saydığınız ve vazife verdiğiniz biri gelir ve bir ibnenin reklamını YKS sorusuna yerleştirir. Unuttuğunuz gün liyakatli saydığınız birinin yetiştirdikleri gelir mezuniyet töreninde ömrünü milletine adayan bir lidere hakareti kahramanlık zanneder. Unuttuğunuz gün liyakatli ve ehliyetli saydığınız birinin yetiştirdikleri senin ambulansını ateşe verir, camı çerçeveyi indirir, polisine, askerine, savcına kurşun sıkar ve bunu özgürlük adına yaptığını söyler.
Unuttuğunuz zaman neslin elinden gider. Kültüründen habersiz, ümmetine, milletine kayıtsız, bencil bir nesil yetiştirirsin.
O nedenle diyoruz ki; unutmayalım, ahlakı ve maneviyatı önceleyelim. Liyakat kavramını bu kavramlardan ârî düşünmeyelim. Gençlik elden gitmeden işimizi yapalım. Bu sistemi düzeltelim. Çocuklarımızı at gibi yarıştırmaktan vaz geçelim. Elbirliğiyle evlatlarımızı insanlığın sorunlarına ilgi duyan, ümmetin, milletin derdiyle dertlenen, ahlaklı, merhametli, kültürü ve maneviyatı kuşanmış bireyler olarak yetiştirelim.