Haber
2013-03-01 06:36:55
Merve Kavakçı: Memur-Sen’in Kampanyası Bir Milattır

Kamuda kılık kıyafet için 10 milyon imza kampanyamıza başladığı günden beri destek veren, taktığı başörtüsü nedeniyle bedel ödemiş eski Milletvekili Merve Kavakçı'nın bir internet sitesine kampanyamızla ilgili yaptığı değerlendirmeyi kaynak belirterek dikkatlerinize sunuyoruz.

  

İşte O ropörtaj:

Evet, Merve Kavakçı İslam’dan bahsediyoruz. Merve Kavakçı İslam, Türkiye’de son dönemde yaşananları, 28 Şubat sürecini, Memur-Sen’in ‘Özgürlük İçin 10 Milyon İmza’ kampanyasını GazeteKamu okurları için değerlendirdi. Kendisine bu incelik ve içtenliğinden dolayı teşekkür ediyoruz.

 

İşte bütün sorularımıza içtenlikle cevap veren Merve Kavakçı-İslam ile yapılan çarpıcı röportaj.

 

GAZETEKAMU: Türkiye’de sizi herkes bir şekilde tanıyor. Bir dönem hayatınız çok yazılıp çizildi hatırlatma niteliğinde bize biraz “Merve Kavakçı-İslam kimdir?” kısaca bahseder misiniz?

Bu ülkede başını örten, başını örttüğü için de devlet tarafından cezalandırılan milyonlarca kadından biriyim. Beni Türkiye’nin tanımasıysa TBMM’deki ilk başörtülü milletvekili olmam sebebiyledir. Kimdir sorunuza, ben bir Müslümanım diyerek cevap veririm. Müslüman bir kulum her şeyden önce. Eğitim ve çalışma hayatım bu ülkede başını örten birçok kadın gibi hep inkitaya uğramış bir kadınım. Tıp tahsiliyle başlayıp uluslararası ilişkiler hocası olmakla devam eden bir eğitim hayatım var. Bu yasak biz başörtülü kadınlara çok zaman kaybettirdi hiç şüphesiz. Ancak aynı zamanda tuhaf bir şekilde de ilme olan düşkünlüğümüzü ve bilgiye olan saygımızı arttırdı.

 

GAZETEKAMU: Son dönemde nelerle meşgulsünüz? Merve Kavakçı’dan bahsederken “ilk başörtülü milletvekili” sıfatı ile anılıyorsunuz. O günlerden bu güne 14 yıl geçti aradan bu yıllar neleri aldı götürdü? Neler getirdi size?

Yıllarımız gitti, enerjimiz, gençliğimiz, idealistliğimiz rolatif anlamda gitti. Zaman denen en büyük nimetlerden biri gitti. Hiçbir zaman geri çeviremeyeceğimiz, paranın pulun, özrün, işin, gücün geri getiremeyeceği zaman. Neleri getirdiği ise daha umutlu cevaplar verebilirim. Başörtüsü yasağının çözülmesi gereken bir sorun olduğunun kabulü en önemli getirilerden.

GAZETEKAMU: Siyasete atılma kararını nasıl verdiniz? Kısaca o süreçden bahsetsek… Siyasete atılma kararınız… Aday olmanız… Seçilmeniz… Meclise girmeniz…

Ben kaderci bir insanım. Hiçbir zaman ben siyasetçi olacağım dediğimi hatırlamıyorum. Yasakla şekillenen bir hayatım var. Aileminki de öyle. Şartlar beni siyasete itti diyebilirim. Türkiye’ye yeni dönmüştüm. Amerika’da burada tamamlattırılmadığım tahsilimi yapmak üzere bulunuyordum. Dönünce gördüm ki yasak hala devam ediyor. Etmeseydi o zamanki mesleğim olan bilgisayar mühendisi olarak çalışırdım. Ama yasak her şeye engeldi. Refah Partisi’nde gönüllü çalışmaya başladım. Yedi sene kadın komisyonunun dış ilişkiler başkanlığını yürüttüm. Sonra da partinin kadın ve başı örtülü aday göstermesi aşamasında gelen teklifi kabul ettim ve seçildim.

  

BAŞIMI AÇMAK İSTEYEN MEDENİYETSİZLER VARDI

 

GAZETEKAMU: Başörtülü olarak Meclise girdiğiniz zaman yaşananlar hala zihinlerimizde. “Dışarı” diye bağıranlar, Bülent Ecevit’in meclis kürsüsünde “Burası devlete meydan okunacak yer değildir” diye hiddetli bir şekilde konuşması… O anda yaşadığınız duygulardan bahsedebilir misiniz?

Karışık duygular. Korku, heyecan, sevinç, stres hepsi bir arada yaşanıyor. Ne olacağını bilmemenin getirdiği bir tedirginlik, partideki düzensizliğin etkileri, improvize ediyoruz parti olarak çünkü, yani duruma göre şekilleniyor her an yeni adım ve bunlar hep birbirinden bağımsız gelişiyor partinin organları arasında. İçerideki manzara ise ülkem adına üzücü, benim için hem şaşırtıcı hem ürkütücü. DSP’li kadın milletvekillerinden biri başımdan başörtümü çekip çıkaracağını bile söylüyor. Sonra öğreniyorum ki kadın vekiller üzerime yürüyüp tartaklayacaklarmış da. Bu denli kin ve nefret dolulardı. İnsan dinine böyle mesafeli nasıl olur, anlayamıyordum. Herkesin beni kabul etmesi, sevmesi, desteklemesi gerekmezdi. Ama ya insanlık, ya hak ve hukuk, ya kanun ve medeniyet. Her halde onlara en yakışır sıfat medeniyetsiz olmalarıydı.

 

GAZETEKAMU: Tesettür’ü” siz nasıl tanımlıyorsunuz?

Allah CC.un emri. İçki içmemek, namaz kılmak, oruç tutmak gibi bir emir. Müslüman kadının hem tanınırlığı hem de görüntüsü ötesinde zihnini ortaya çıkartan araç. Tesettür, siz konuşmadan sizin kim olduğunuzu bildirir topluma.

 

REJİM, KENDİ İŞLERİNE KADINLARI ALET EDİYOR

 

GAZETEKAMU: Şu anda iktidarda olanlar başörtüsü yasağını en yakınlarında annesinde, kız kardeşinde, hanımında, çocuğunda yaşamış olan insanlar. Onlar bu meseleyi çözmek istemiyorlar diyemeyeceğimize göre bu yasağın önündeki engeller nelerdir?

Rejimin kadının görünüşü ile obsesyonudur. Bunun üzerinden yürütülen bir batılılaşma projesi hep var olmuştur. Rejim cinsiyet olarak erkektir ve kadın ayrımcılığı yapar. Tabiri caizse hemcinslerine yani erkeklere fazla yüklenmez devlet “baba”. Ne de olsa o da aynı klüptendir. Ama kadın öyle midir? Kadını daha rahat ezebilir, kandırabilir, ürkütebilir ve nitekim kadınları kadınlara karşı vurdurmuştur hep tarihte. Cumhuriyet yürüyüşlerinin en azılı müdavimleri kadınlardır. Bana TBMM’de en büyük tepki yine kadınlardan gelmiştir. Çünkü kadınları alet etmeyi bir devlet politikası olarak benimsemiştir rejim. Şapka giyme mecburidir ama hiçbir erkek giymez ve niye giymediği ile ilgili de sorgulanmaz. Ama kadın başını örttüğü için sorgulanmak şöyle dursun, linç edilir.

Sayın Başbakan hala bugün toplumsal mutabakat olmalı diyor. Memur Sen’in 12 milyonu aşan imza kampanyası toplumsal mutabakat değildir de nedir.

 

GAZETEKAMU: Konjektür itibariyle atanan rektörlerin lütfu(!) ile üniversitelerde bu mesele büyük oranda çözüme ulaştı görünüyor. Bazı devlet dairelerinde de idarecilerin keyfiyeti ile başörtülü personele herhangi bir cezai işlem uygulanmıyor. Bundan dolayı da sanki başörtüsü meselesi halledilmiş gibi bir algı oluşuyor, oluşturuluyor. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

En tehlikeli durumun işte tam da bu olduğunu düşünüyorum. Başörtülü kadınların ezilmesini, mağdur edilmesini yeniden ve bir daha yeniden üreten bir sistem olduğu için çok tehlikeli buluyorum. Sorun, minnet, rica, acıma, insaf gibi kavramlar eşliğinde birilerinin insiyatifine bağlanmış durumda. Bunun da doğuracağı sonuç başörtülü kadınların kamusal ve özel alanda daha çok istismar edilmesidir. Çünkü kanunen eşitlik verilmiyor, verilen bir lütuf, sanki bahşediyorlar.

 

PROTESTANLANMA BELİRTİLERİ VAR

 

GAZETEKAMU: “Başörtümüze sahip çıkalım” başlıklı yazınızda “Müslüman proaktiftir” diyorsunuz. Bu konuyu açar mısınız?

Kur’an-ı Kerim çoklukla bize iman eden ve Salih amel işleyenlerden bahseder. Bu ayrılmaz bir ikilidir dinimizde. Zira iman yeterli değildir ve mutlak surette uygun amellerle desteklenmelidir. Sadece birinci yeterli olsaydı İslam’ın hristiyanlıktan bir farkı kalır mıydı? Burada aslında önemli bir nokta da vardır. Bizim toplumumuzda da bazen geçer: kalbim temiz veya önemli olan insanın kalbi babında sözler ki bunlar hristiyan inancına yakın ifadelerdir ve protestanlaşmanın belirtileridir. Elbette ki kalp temiz olacaktır ancak bu mutlak surette temiz aksiyon ile de güçlendirilecektir. Onun için Müslüman proaktiftir diyoruz. Müslüman demek zaten aktif olan demek olmalıdır. Elimizle, dilimizle, kalbimizle düzeltmek ve hayırda yarışmak, iyiliği emredip kötülükten men etmek Müslüman’ın aksiyon insani olmasına tekabül eder.

 

MÜSLÜMAN KADRO, BAŞÖRTÜSÜ YASAĞINI KEMİKLEŞTİRİYOR

 

GAZETEKAMU: Milli Eğitim Bakanlığı’nın  öğrencilerin kılık kıyafet yönetmeliğinde yaptığı değişiklikle “serbest kıyafet uygulaması” getirmesini ve imam hatip haricindeki diğer okullarda “başı açık” ifadesi getirmesini nasıl yorumlamalıyız?

Müslüman bir kadronun eliyle başörtüsü yasağının kemikleştirilmesi, kız öğrenciler arasındaki ayrımcılığın pekiştirilmesi olarak yorumluyorum. Bir adım ileri gibi gözükürken iki değil ama üç adım geri yani toplamda iki adım geriye gitmek olarak algılıyorum. Başörtülü genç dimağlara aşağılık kompleksini Müslüman kadroların aşılaması olarak değerlendiriyorum.

 

GAZETEKAMU: Kemalist ideolojinin toplumu çağdaşlaştırma projesinin bir parçası olarak “şapka devrimi” ile başlayan modernleşmeyi kılık kıyafette arayan zihniyetin son 30 yıldır “önceden böyle bir sorun yoktu” demesini “benim teyzem de hacı, annem de yaşmaklı” demesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tarihi çarpıtmak ve başlarını kuma gömmek olarak değerlendiriyorum. Otuz yıldır var bu sorun. Otuz yıl öncesinde de vardı ki CHP vilayet vilayet dolaşıp kadınlar çarşaflarını çıkartsın diye telkinde bulundu. Çarşaf birçok ilde 1940’larda yasaktı. Sorun başörtülü kadınların, rejimin kendine biçtiği elbiseyi giymeyi reddetmeleriyle gün yüzüne çıktı. Şöyle ki; başını örten Müslüman kadın, köylü, eğitimsiz, periferde ve ezilmiş, mutsuz olmalıydı ki bunun karşısında cumhuriyetin “yaptığı” laik, şehirli, eğitimli, merkeze ait, güçlü ve de mutlu kadın varolabilsin. İşte başörtülü kadınlar bu ikinci kategorizasyondaki özellikleri başı açık kadınlara bırakmadılar, onlar gibi sahiplendiler, rejim de çıldırdı.

 

MEMUR-SEN’İN KAMPANYASI MİLATTIR

 

GAZETEKAMU: MEMUR-SEN’in “Özgürlük için 10 milyon İmza” kampanyasında 11 milyonu aşkın imza kısa sürede toplandı. Hükümet gereken yasal düzenlemeleri yapmazsa, bu meselenin çözümüne yönelik “sivil itaatsizlik” başlatılarak fiili bir durum ortaya çıkarmaktan bahsediliyor. Sayın Başbakan Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruya işaret etti. Bu çözümü hızlandırır mı?

Bu ülkenin Rosa Parkslara ihtiyacı var. Toplumların haklar mücadelesine baktığımızda görüyoruz ki hiç bir toplumda haklar mücadelesiz “hak edilmiyor,” gümüş tepside sunulmuyor, verilmiyor bilakis alınıyor. Memur-Sen’in kampanyası bir milattır biz başörtülü kadınlar için. Minnettarız.

 

BAŞÖRTÜLÜLER SEKÜLERLEŞTİ

 

GAZETEKAMU: MEMUR-SEN’İn 10 Milyon İmza Kampanyasına Gülay Göktürk’ten destek geldi. Ama başörtülü yazarlardan ses seda çıkmadı. Kamu görevlileri standlar kurup Türkiye geneli bir ay boyunca imza toplarken başörtülü kadın yazarlar magazin konularına gösterdikleri duyarlılığı kendi konularına göstermediler. Başörtülüler sekülerleştiler mi?

Evet, sekülerleştiler. İstisnalar var hiç şüphesiz. Ben kendimi seküler addetmem hiç bir zaman. Ben Müslümanım çünkü. Toplumumuzdaki genel yozlaşma ve bozulma Müslümanları ve başörtülü kadınları da içine alıyor. O nedenle şaşırdığımı söyleyemem açıkçası.

 

BAŞBAKAN KİMDEN ÇEKİNİYOR?

 

GAZETEKAMU: Memur-Sen’in kampanyası konusunda Başbakan Gaziantep'te sorulan bir soruya her şey bir anda olmaz Kur'an 23 yılda tamamlandı gibi bir çıkışlar tepki gösterdi ve Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolunu gösterdi. Kampanyayı ise halk benimsedi ve olağanüstü destek verdi. Sizce Başbakan neden sorunu çözmek yerine topu Anayasa Mahkemesine atıyor?

Biz başörtülü kadınlar olarak tam da bunu merak ediyoruz. Kimden çekiniyor Sayın Başbakan, zamana yayma mesajları verirken, sabrı tavsiye ederken. 12 sene önceki söylemin tamamen aynısı bugün kullanılan, bu da gösteriyor ki mesafe kat edilemiyor çünkü engeller var. Bizler birer seçmen birer vatandaş olarak kimden çekinildiğini, bu işe kimin engel olduğunu öğrenmek istiyoruz. Bu, meseleden dolaysız olarak etkilenen kitle olarak bizim vatandaşlık hakkımız değil mi? Biz Sayın Başbakan’ın arkasındayız. Bu sorunu çözmesi için gerekli desteği vereceğiz, ama çekincenin kimden kaynaklandığını da bilmemiz lazım.

 

GAZETEKAMU: Memur-Sen eğer sorun çözülmezse süreniz sivil itaatsizlik eylemine yöneleceğini açıkladı. Sivil itaatsizliğin adımını 2 Ocak’ta Egitim-Bir-Sen okullarda uyguladı ve katılımın yüksek olduğunu gördü. Hükümet imzaları dikkate almazsa memurlar sivil itaatsizliğe yönelirse bu tavır çözüme hizmet eder mi?

Eder elbette. Ben Sayın Başbakan’a katılmıyorum. Toplumsal mutabakat lazım diyor, Memur Sen’in topladığı on iki milyon küsur imza toplumsal mutabakatın tam kendisidir. Hangi anket, hangi çalışma, hangi araştırma toplumsal mutabakatın varlığını reddedebilir bu aşamada.

 

GAZETEKAMU: “İlk başörtülü milletvekili” olarak tarihe geçtiniz. Türkiye’de en çok tartışılan konu kadın’dır ya da bir çok tartışma kadın üzerinden yapılır. “Kadına şiddet” konusu da sürekli gündemde tutulmasına rağmen sadece bu dayak olarak algılanıyor. Başörtülü kadınlara uygulanan mobbing uygulamalarını düşündüğünüzde akla nasıl bir manzara geliyor. Türkiye’deki kadın portresini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de kadın “masal” gerçeklerden uzak bir değerlendirmeye tabi durumdadır. Bu şu anlama geliyor, kadın konusunun değerlendirmesinde hayal aleminde yaşıyor devletimiz. Mütemadiyen Türkiye kadınının ne denli ilerlemiş olduğu ile övünülüyor, oysa rakamlar tam tersini söylüyor. Türkiye insanı kandırılıyor, kadın konusunda sahtecilik yapılıyor. Buna göz yumulmasının, ve hatta teşvik edilmesinin sebebi de rejimin kadınımızı ilerlettiği çarpıtmasının sürekliliğini sağlamaktır. Gerçekler ortaya çıkarsa rejimin, ideolojik, felsefi geçerliliği de zarar görecektir, çünkü.

 

Kaynak: Gazetekamu.com

MEMUR-SEN
KONFEDERASYONU
EĞİTİMCİLER BİRLİĞİ
SENDİKASI
Zübeyde Hanım Mahallesi Sebze Bahçeleri Caddesi No:86
Altındağ - Ankara / TÜRKİYE
Tel : 0.312 231 23 06 Faks : 0.312 230 65 28
ebs@ebs.org.tr
Copyright © Eğitim Bir Sen